Kategoriler
Edebiyat

Dul – Jean-Louis Fournier

jean-louis fournier

Fransız sinemacı ve yazar Jean-Louis Fournier’nin Dul kitabı hakkında bir kaç yazı okumuştum farklı edebiyat bloglarında. Konusu ilgimi çekmişti, belki sizler de ilgi duyabilirsiniz. 60’lı yaşlarındaki yazarımız yaklaşık 40 yılını birlikte geçirdiği eşinin ölümünün ardından onsuz geçen günlerini anlatı şeklinde kaleme almış.

Genel olarak vıcık vıcık aşk kitaplarını sevmem. Vıcık vıcık insanları da sevmem. (Of gidişat atarlanmaya doğru gidiyor, edebiyat ekseninden sapmasam iyi olacak. :) ) Yalnız acılı olaylar her zaman beni cezbeder. Aşkın güzelliği, yüceliği filan değil de aşkın öncesi ve sonrasında çekilen acıları okumaktan keyif alıyorum. Örneğin Genç Werther’in Acıları, Kolera Günlerinde Aşk, Kürk Mantolu Madonna vs.

Yazar öyle destansı bir edebiyat ürünü ortaya koymuş değil fakat kitap konu itibari ile vurucu geldi bana. Zaman zaman gözümde canlandı yaşadıkları. Tabi evli olmadığım için bir eşin sevgiliden ne kadar daha öte olabileceği hakkında hiçbir fikrim yok. Yani sürekli benzer ortamlarda olup, genellikle aynı şeyleri izleyip, aynı problemlerle karşı karşıya kalıp, aynı çatı altında onlarca yıl geçirip, her sabah aynı yüzü görüp ve bıkmadan, saygıyla her gün başından geçenleri dinleme durumu takdir edersiniz ki çok kolay kavranabilir bir durum değil reel olarak. Teorik olarak böyle de işin pratiğe dönüşmüş halinden bahsediyorum, anne babaları örnek olarak görebiliriz mesela, onlar daha net anlayabilirler belki yazarın durumunu.

dul

Altını çizdiklerim

 “Çok tuhaf, insanlar büyük bir mutsuzluk yaşayanlara mutluluktan bahsedemiyor. Anlamıyorum. Aslında tam da büyük bir mutsuzluk halinde mutluluk dileklerine ihtiyaç vardır, halihazırda mutlu olanların ihtiyacı yoktur. Mutsuz olduğunuzda, sanki herkes öyle kalmanızı diliyor, sonsuza kadar.”

“Hâlâ mektup geliyor sana, açıyorum onları. Günün birinde belki seni çılgınca seven bir aşığın mektubu çıkacak karşıma. Sana bozulmayacağımı düşünüyorum, hatta belki onunla tanışmak, ona senden bahsetmek isteyeceğim”

“Akranlarımın birer birer öldüğünü gördükçe, beni en çok, “hatırlıyor musun?” diye sorabileceğim kimsenin kalmayacağı gün korkutuyor”

“Sokakta çiftler gördüğümde kendi kendime şunu soruyorum: Önce hangisi ölecek?”

“Bir kitap var ki, henüz bitirmemişsin, ne yazık ki bitiremeyeceksin de. Ona devam etmek istiyorum. Senin yerine okuyacağım.”

“Artık her sabah yalnız uyanıyorum. Uyanır uyanmaz aklıma gelmiyor öldüğün, sanki her sabah tekrar ölüyorsun.”

“Sevdiğimiz insanlar bütün eşyalarıyla ölmeli.”

“Saatini buldum, sana aldığım saat. Hâlâ çalışıyor, keşke o dursaydı.”

 

Hakkında ne kötü bir kitap diyebilirim, ne de başucu kitabı. Sadece güzel denilebilir. Çok güzel de değil, sadece güzel. Daha kaliteli bir çeviri olsaydı farklı olabilir miydi bilemiyorum. Çevirisi biraz soğuk geldi bana. Yani benim için öyle, sizin için ne ifade edebileceği hakkında bir fikrim yok. Kitabı okurken nedense aklıma Woody Allen’ın Midnight in Paris filmindeki bir parça geldi. Belki okurken siz de eşlik etmesini isteyebilirsiniz.

Satın almak için: http://www.babil.com/urunler/1262862/dul

Keyifli okumalar. :)

Kategoriler
Edebiyat

Fazıl Say – İlk Şarkılar

FAZILSAYCOVER1

Açık konuşayım abi, müziğe para veren adam değilim ben. Eskiden fizy vardı, şimdi çok fena bozdu orası hiç sevmiyorum. Müzik dinlemek için Youtube ve Spotify’dan ortaklaşa faydalanıyorum. Hayatımda internetin olmadığı bir alan olmadığı için fiziksel olarak mp3 indirme ihtiyacı da duymuyorum. Kendimi online müziğe teslim ettim yani anlayacağınız.

Yeri gelmişken çok kıl olduğum bir insan tipinden bahsetmek istiyorum. Abi bazı insanlar sürekli aynı müzikleri dinleyerek kendini resmen köreltiyor. Müzik; hayal gücü, ruh hali, bakış açısını doğrudan etkileyebiliyor, bakıyorum adama  5-6 tane mp3’ü var yıllardır 7/24 aynı şeyleri dinliyor. Tekme tokat dövmek istiyorum öyle insanları, hoşlanıyorsun anlıyorum da bak bakalım ya başka renkler de var dünyada, başka sesler, başka hisler. Hep aynı hep aynı. Katlanılacak gibi değiller. Şimdiye kadar statik müzik anlayışına sahip insanlarla anlaşamadığımı gözlemledim. Bir kere yaratıcılıkları köreliyor, konuşacak çok fazla şeyleri olmuyor ya da bana öyle geliyor bilmiyorum. Fazla hoşlanmıyorum müzik zevkimin uyuşmadığı insanlarla.

Ehöm, ne diyordum. Çok fazla Türkçe müzik dinlemiyorum zaten daha önce bahsetmiştim bu alışkanlığımdan, sözlerini illa anlamak zorunda değilim. Mesela şu parçayı dinlerken ulan şerefsiz, allah belanı versin it herif, yazık değil mi lan gül gibi kızcağıza diyebiliyorum. :D Hayır tam olarak onu demiyorum ama üzülebiliyorum, hüzünü hissediyorum. Bu kalite işte. Söz olmadan da anlayabiliyorsun hissiyatı.

Kalite dedim ki asıl konuya girme zamanı gelmiştir artık.

Albüme para vermiyorum demiştim fakat geçen gün özellikle Fazıl Say’ın İlk Şarkılar albümünü sipariş ettim. Üstelik sadece bir videosunu dinleyerek.

Elime ulaştığı günden bu yana aralıksız dinliyorum tıpkı yukarıda bahsettiğim kıl insan tipi gibi :D Yalnız benim farkım yeni albümü dinlemek tabii ki, hemen uyuz olmayın -_-

Hafta içi şirkette en az 2-3 kez baştan sona, akşam eve dönerken ve sabah işe gelirken arabada, evde bilgisayar başında vakit geçirirken ya da kitap okurken sürekli dinliyorum. O kadar güzel ki anlatmak çok zor. Gücünü müzikten alıp şiirle yollara çıkan bilge bir filozof sanki albümün tamamı. Evet, hem müzik, hem şiir, hem felsefe var içinde. :)

Üşenmeden oturdum bu yazıyı yazıyorum çünkü gerçekten çok sevdim. Belki birileri daha tanışır böyle bir kaliteyle.

Hükümetin onca uğraşına rağmen kalitesinden ödün vermeyen, fazlasıyla imkanı olmasına rağmen yurdundan vazgeçmeyen çağımızın en önemli isimlerinden biri olan Fazıl Say’ın orjinal albümünü satın almanızı şiddetle öneriyorum.

Metin Altıok – Düşerim

metinaltıok

 

Sivas Katliamı’nda yobaz piçler tarafından canı alınmış Metin Altıok’un Düşerim şiirini müthiş yorumlamış Serenad Bağcan. Tabi müzikal tüm iş Fazıl Say’ın.

bazan oturduğum yerde
kendi kendime dalıp giderim,
bulanık geçmişimle.
genişleyen halkalar çizerim,
bir düşün uyanık imgesine.

gölünüze taş düşerim.

sizse hep konuşursunuz
sığınıp kof sözlere,
kaçarak kendinizden
uğuldayan hüznünüzle.
telâşla geceyi bulursunuz.

gözünüze yaş düşerim.

Ömer Hayyam – Akılla Bir Konuşmam Oldu Dün

hayyam

 

Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
Kurt, köpek, çakal makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin, dedim:
Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.

Cemal Süreya – Dört Mevsim

Cemal-S

 

Yaz mezarına gömsünler bizi. :( Yazın bir mezarda yatıyor olursam çiçekler de açar üzerimde, kuşlar da öter cıvıl cıvıl, canım sıkılmaz bence :)

Bahar mezarına gömsünler sizi
Yapraklar gibi buluştunuzdu
Kokular gibi seviştinizdi
Bahar mezarına gömsünler sizi

Yaz mezarına gömsünler sizi
İlk kezmiş gibi buluştunuzdu
Son kezmiş gibi seviştinizdi
Yaz mezarına gömsünler sizi

Güz mezarına gömsünler sizi
Salkımlar gibi buluştunuzdu
Ağular gibi seviştinizdi
Güz mezarına gömsünler sizi

Kış mezarına gömsünler sizi
Sokaklar gibi buluştunuzdu
Çarşılar gibi seviştinizdi
Kış mezarına gömsünler sizi

Metin Altıok – Bu Kekre Dünyada

metinaltıok (2)

 

sevgilim
bak, geçip gidiyor zaman
aşındırarak bütün güzel duyguları
bir yarım umuttur elimizde kalan
göğüslemek için karanlık yarınları
bu kekre dünyada
yazık
geçit yok aşka
bir şey yok paylaşacak
acıdan başka

Can Yücel – Sardunyaya Ağıt

canyücelEn vurucu eserlerden biri bana göre! Deniz Gezmiş için Can baba tarafından yazılan Sardunyaya Ağıt şiiri müziğin akışıyla öyle müthiş harmanlanmış ki oturup ağlayasınız geliyor dinledikçe.

ikindiyin saat beşte
baş gardiyan rıza başta
karalar bastı koğuşa
ikindiğin saat beşte

seyre durduk tantanayı
tutuklayıp sardunyayı
attılar dip kapalıya
ikindiğin saat beşte

yataklık etmiş ki zaar
suçu tevatür ve esrar
elbet bir kızıllığı var
ikindiğin saat beşte

dirlik düzenlik kurtulur
müdür koltuğa kurulur
çiçek demire vurulur
ikindiğin saat beşte

canların gözleri yaşta
aklı idamlık yoldaşta
yeşil ölümle dalaşta
sabahleyin saat beşte

Pir Sultan Abdal – Sordum Sarı Çiğdeme

pirsultan

 

Şimdiye kadar hep ilahi olarak bilinip söylenen Sordum Sarı Çiçeğe (Yunus Emre) ile bağını merak ediyorum. Bilen, duyan yorumlarsa çok sevinirim. Müzikal anlamda harika olmuş yalnız!

sordum sarı çiğdeme
sen nerede kışlarsın
ne sorarsın hey derviş
yer altında kışlarım

sordum sarı çiğdeme
yer altında ne yersin
ne sorarsın hey derviş
kudret lokması yerim

sordum sarı çiğdeme
senin benzin ne sarı
ne sorarsın hey derviş
hak korkusun çekerim

sordum sarı çiğdeme
anan baban var mıdır
ne sorarsın hey derviş
anam yer babam yağmur

sordum sarı çiğdeme
asacığı elinde
hak kelamı dilinde
çiğdemde dervişlik var

pir sultanım erlerle
yüzü dolu nurlarla
ak sakallı pirlerle
çiğdemde dervişlik var

Orhan Veli Kanık – Efkârlanırım

orhan veli kanık

 

Mektup alır, efkarlanırım;
Rakı içer, efkarlanırım;
Yola çıkar, efkarlanırım.
Ne olacak bunun sonu, bilmem.
“Kazım`ın” türküsünü söylerler,
Üsküdar`da;
Efkarlanırım.

 Orhan Veli Kanık – İstanbul’u Dinliyorum

orhanveli

 

Bu şarkıda şiirin 2, 4 ve 5. kıtalar kullanılmış.

 

istanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
kuşlar geçiyor, derken;
yukseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
ağlar çekiliyor dalyanlarda;
bir kadının suya değiyor ayakları;
istanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

istanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
başımda eski alemlerin sarhoşluğu
los kayıkhaneleriyle bir yalı;
dinmiş lodosların uğultusu içinde
istanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

istanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
bir yosma geçiyor kaldırımdan;
küfürler, sarkılar, türküler, laf atmalar.
birşey düşüyor elinden yere;
bir gül olmalı;
istanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

Nazım Hikmet Ran – Memleketim

nazım hikmet ran

 

memleketim memleketim memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
sen şimdi saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
ve alnımın çizgilerindesin, memleketim,
memleketim memleketim

Muhyiddin Arabi – İnsan İnsan

muhyiddin arabi insan insan

1, 2 ve 6 dizeler kullanılmış.

insan insan dedikleri
insan nedir şimdi bildim
can can deyü söylerlerdi
ben can nedir şimdi bildim

kendisinde buldu bulan
bulmadı taşrada kalan
müminin kalbinde olan
iman nedir şimdi bildim

muhyeddin eder hak kadir
görünür her şeyde hâzır
ayan nedir pinhan nedir
nişan nedir şimdi bildim

 

Kategoriler
Edebiyat

Dan Brown – Cehennem’de Geçen Mekanlar

Dan Brown’ın son kitabı Cehennem içerisinde geçen mekanları paylaşmazsak olmaz sanırım.

NOT: Bu yazı aşırı derecede tehlikeli spoiler içermektedir. Eğer kitabı okumadıysanız kesinlikle uzak durun bu sayfadan.

Olayların geçtiği alanın küçük bir haritası.

Uffuzi’nin kıyısında bla bla diye devam eden cümleyi hatırlarsınız herhalde. Akabinde Palazzo Vecchio, Bargello, Duomo, San Lorenzo vs. Bu harita işimizi birazcık kolaylaştırıyor gibi.

Kitabın başladığı ve son kısımlara değin devam ettiği alan.
Kitabın başladığı ve son kısımlara değin devam ettiği alan.



Badia & Bargello

Daha rahat görülebilmesi için Badia ve Bargello’nun yan yana göründüğü bir kare.

badia_fiorentina_bargello-400

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Palazzo Vecchio

Da Vinci’s Demons izleyenler yakından tanırlar Medici Ailesini. İşte bu eser de onların bir dönem yönetim merkezi olarak kullanılmış. Floransa’nın en önemli eserlerinden biri olarak anılıyor ve halk arasında Signoria Sarayı olarak biliniyormuş.

palazzo vecchio dan brown inferno

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Duomo

Floronsa Katedrali, Santa Maria del Fiore ya da Duomo da deniliyor. 

duomo dan brown inferno cehennem

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Porta Romana

Dr. Sienna Brooks ile maceralarını anımsıyor olmalısınız.

porta romana dan brown cehennem

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cerca Trova

Açık konuşayım, Robert Langdon Cerca Trova’yı çözdüğünde, aha Çanakkale’ye geliyorlar lan galiba demiştim içimden. :D

cerca trova dan brown inferno

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Baptistry of San Giovanni

baptistry of san giovanni dan brown inferno Dante Alighieri’nin maskesini suyun içinde buldukları yer burası işte. Vaftiz alanının ortasında hani? Hatta yüzü yara bere içerisindeki adam ile de burada karşılaşmışlardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Harris Tweed Sembolü

Bildiğiniz gibi efsanevi Mickey Mouse saatiyle birlikte Robert Langdon denince ilk akla gelenlerden bir diğeri de Harris Tüvit cekettir. Cehennem’de bir de mokasen ayakkabı eklemiş, tabi gayet de uyumlu olmuş. :D O cekete converse giyecek hali yok değil mi? :D

harris_tweed_symbol robert langdon dan brown

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dante’nin Ölüm Maskesi

Hatırlayacağınız gibi çılgın profesör maskenin üzerine bir çok ipucu bırakmış ve üzerini suda çözünebilir alçı ile kapatmıştı. İşte o maske bu maske oluyor.

 

dante deathmask dan brown inferno

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

St. Marco Bazilikası

Burası da yanlış geldikleri yer. Hatta yüzü yara bere içindeki adamın Sienna’dan sağlam bir yumruk yediği yer de diyebiliriz.

San-Marco-Bazilikası

 

 

 

Ayasofya Müzesi

Ve sonunda ülkemize ulaşmış olduk… :) Müze’nin altındaki tünellere girip oradan denize açılarak daha efsanevi şeylerden haberdar olacağımızı umuyordum. Yani böyle bir bağlantı Dan Brown için süper olurdu. Hatta bir ara gizli tüneller hakkında araştırma yapan Göksel Gülensoy’dan bahsedince nefesimi tuttum, enteresan bilgilere yelken açıyoruz diye.. :D

hagia sophia dan brown inferno

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yerebatan Sarnıcı

Tüm bulmacanın çözüldüğü yer. Kitabı bitirir bitirmez sıcağı sıcağına tekrardan gidip orayı görmek istedim. Sanki Robert Langdon’ın ayak izleri duruyordu tarihi mekanın içinde. Gözlerim su kanallarında iple bağlı bir poşet aramadı değil, belki unutmuşlardır diye :D

istanbul-yerebatan-sarnici dan brown inferno
Biraz uzun bir yazı oldu. Umarım kitap hakkında merak edilenleri bir nebze olsun aydınlatabilmişimdir.

Saygılarımla :)

Kategoriler
Edebiyat

La Mappa dell’Inferno – Sandro Boticelli

la mappa del inferno
La Mappa dell’Inferno – Sandro Boticelli

Dan Brown’ın Inferno (Cehennem) kitabı bu sabah elime ulaştı. Buradan D&R’a da teşekkür etmek istiyorum, sabahın ilk saatlerinde ve tam yayın gününde kargocuya sarılmama neden oldular..

Kitabı bir gecede bitirebilecek miyim bilmiyorum ama kitapta bahsi geçen araştırılası eserleri blogumda paylaşmak istiyorum.

Yukarıda görülen eser Rönesans döneminin ünlü sanatçılarından Sandro Boticelli‘nin La Mappa dell’Inferno (Cehennem Haritası) kitap içerisinde geçiyordu. Belki merak edenler olur. Henüz 82. sayfadayım, enteresan şeyler gördükçe paylaşacağım.

Son sözüm Dan Brown’a. Abi sen nasıl bir yazarsın, heyecandan kitlenip kalıyorum her kitabını okurken. :D

Söyleyeceklerim bu kadar. Sevgiler, selamlar.

NOT: Daha detaylı bilgiye Cehennem’de Geçen Mekanlar yazımdan ulaşabilirsiniz.

Kategoriler
Edebiyat

Nasıl Kindle satın alabilirim?

Amazon.com_LogoBildiğiniz üzere Amazon.com adlı dünyanın en büyük alışveriş sitesi dünyanın en sevimli ülkesi olan Türkiye’ye ürün satmıyor. İyi de ediyorlar bence, çünkü ellerindeki o devasa ürün yelpazesi ile bizleri tüketimin nirvanasına ulaştırır evde yorgan yastık yer yine de teknolojiden ve bilimum gereksiz alet edevattan kendimizi alamazdık gibime geliyor. Evet pozitif bakmakta fayda var, yoksa ben de biliyorum buradan lanetler okumayı ürün satmadıkları için. :D

Konumuz Amazon üzerinden Türkiye’ye nasıl Kindle getirilir?

Eğer Amerika’da bir tanıdığınız yoksa ve Amazon’a kayıt olurken geçerli bir Amerika adresi bildirmediyseniz zaten ürün filan satın alamazsınız. Bu da demek oluyor ki ilk sorunumuz adres! O zaman; ordular, ilk hedefimiz Borderlinx diyorum!

Borderlinx ile nasıl hesap açılır gibi çok gereksiz bir konuya girmeyeceğim. Yani sen tut facebook hesabı aç, mail hesabı aç, git ask.fm lerde, tumblr’larda fink at sonra gelip bana Borderlinx’de nasıl hesap açılır diye sor. Kafa atarım adama kafa!

Borderlinx’de temel düzey internet bilginizle açtığınız hesap ile birlikte size cillop gibi iki adres sunulmaktadır. Bu adreslerden biri yunaytıd kingdım, diğeri ise yunaytıd steyts of amerika oluyor. Biz Kindle denen dünya tatlısı aleti alabilmek için 17.YY’da keşfedilen ve bölgenin yerel halkı olan Kızılderililere soykırım uygulayan, petrol için yapmayacağı şerefsizlik kalmayan insanların da içerisinde hatta en tepesinde bulunduğu ve benim oturduğum yerden onlara lan ne kadar rererösünüz diyerek isyan edip onların ceplerine daha rahat nasıl para akıtabiliriz diye blog yazdığım Amerika’dan alacağız. (cümlenin de bokunu çıkardım farkındayım, uzadıkça uzadı valla kusura bakmayın.)

Amerika adresimizin olduğu sayfayı açık bırakıp gidip yeni bir Amazon.com üyeliği alıyoruz ve üye olurken adres satırına Borderlinx’in verdiği adresi yapıştırıyoruz haliyle. Yani o kadar anlattım zaten bunu tahmin etmiş olmanız gerekirdi. Sürpriz olmadı di mi Amerika adresi alıp adres satırına yapıştırmak. :D

Her neyse üye olduk, şifremiz filan var. Bu durumda konektikıt’daki losencılıs’daki lanet olasıca bir zenciden ya da kahvesine donut bandıran geri zekalı polislerden hiçbir farkımız yok. Onlar alabiliyorlarsa biz de her dilediğimiz şeyi alabiliriz şimdi bu içine tükürdüğümünün sitesinden! Fakat bir engelimiz var dostlar, bizim sevimli ülkemiz yurtdışından getirilecek ürünler için 75(euro işareti) sınır koyuyor ve eğer o bedeli aşarsanız şlak diye yapıştırıyor bilmem ne vergisi, konşimento vergisi, sonra yine bir bilmemne vergisi falan filan bir sürü şey. Henüz (iyi ki) başıma gelmediğinden ne şekilde vergilerle ızdıraplar yaşanacağını tatmadığım için size önerim ne alıyorsanız alın 75(euro işareti)yu geçmeyin.

kindletouchEvet ilgili sayfadan Kindle’ı sepetimize ekliyoruz, kargo kısmında 1-8 days free shipping seçeneğini seçiyoruz adeta ben fakirim diye bağırırcasına. Kusura bakmayın ama fakirlik filan değil aslında bu biraz da ego tatmini, çünkü Türkiye’de gollum gibi fiyatlara satılan bir ürüne en ekonomik nasıl sahip olurumun mücadelsi bir bakıma.

Ödememizi yaptık, kargo durumunu seçtik ve ürünün Borderlinx’in bize sunduğu içinde Rihanna, Tom Waits gibi güzel insanların da yaşadığı Amerikan toprakları içinde hareketinin tamamlanmasını yani verdiğimiz adrese ulaşmasını bekliyoruz.

Aradan bir kaç gün geçecek ve ürün Borderlinx’in Dayton adresine ulaşacak. Bunun akabinde size bir mail gelecek ve o mail diyecek ki; “Birader kusura bakma rahatsız ediyorum ama kapıya bi adam geldi, kutu filan getirdi ben onu aldım, göndereyim mi sana?” siz de Borderlinx ekranında bakacaksınız ki o gelen kutunun fiyatı ne kadarmış? Çünkü bu cinsine tükürdüklerim adam kazıklamak için yer arıyorlar. Tabi biz öyle çakallara para kaptıracak çömezler değiliz, merak etmeyin kurban olduklarım arkanızda ben varım. Eğer ürünün size gönderilmesi için istenen bedeli 12$’dan fazla ise hemen live chat ekranında “aga bu ne?” diyorsunuz ve ürünü aldığınız amazon linki ile birlikte invoice çıktısını pdf ile gönderebileceğinizi söylüyorsunuz. Bizi kazıklamaya çalışan uyanıklarda “hacı bi dakka ya kuzenim yazmış kusura bakma” diyor ve fazla yansıtılan ücreti hemen bizim beklediğimiz fiyata çekiveriyor. ;) (ben alırken ürünün bedeli hızlı gönderimle 12$ görünmüştü fakat arkadaşıma alırken onda 39$ gibi bir rakam çıkmıştı, hemen übersonik ingilizcemin dibine vurarak adamları insani rakamlara davet etmiş ve muvaffak olmuştum.)

Şimdi ben başta dedim ya bu saatten sonra size basit Borderlinx’e kayıt işlemini mi anlatacağım diye. Heh işte anlatmadım çünkü biliyorum Borderlinx’e kayıt olurken oradaki gönderim adresi kısmına Türkiye’deki adresinizi yazacağınızı. Yani aksini yapmış olamazsınız, yaptıysanız ahahaha diye gülerim bak çok ciddiyim! :D

Evet ürün Dayton’dan yaklaşık 4 günde dünyanın en sevimli ülkesi olan Türkiye’ye geliyor ve DHL adındaki übersonik kapitalist ama iyi hizmet veren firma kapınıza kadar getiriyor güzeller güzeli Kindle’ınızı. Utanmasalar açıp kitabı onlar okuyacak bak o kadar da iyi hizmet veriyorlar, ciddiyim!

Şimdi anneye anlatır gibi anlattığım Kindle denen teknoloji harikası cihaza nasıl sahip olunur adlı son derece ciddi satın alma rehberime burada son veriyor ve yarım kalmış Alan Durning – Ne Kadarı Yeterli? Tüketim Toplumu ve Dünyanın Geleceği adlı şuan yazmış olduğum yazıya tümüyle ters olan kitabımı okumaya gidiyorum.

Amerika’ya lanetler ederek nasıl onlara para kazandırabiliriz? adlı makalemin sonuna geliyor, tüm kitap severlere iyi okumalar diliyorum. :)