Kategoriler
Kişisel

Mell

Mell 1

8 koca yıldır benimle olan canım köpeğim, büyümeyen bebeğim benim.

Çok fazla su içiyor ve çişini yapıyordu, neşesinin ve enerjisinin düştüğünü hissettiğimiz gün Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Hayvan Hastanesi’ne götürdük. Pyometra teşhisi ile acil ameliyata alındı boncuğum. Tarih 16 Ocak 2020 Perşembe

Ameliyat sonrası idrar yapmama ve iştahsızlık boy gösterdi. Dikişlerinin arasından ödem sıvıları sızmaya başladı. Üresinin yüksek olduğu söylendi. Sonra böbreklerinin çalışmadığı. İç kanama. Şekeri çok yüksek dendi. İnsülin başlayacağız dendi. Sarılık dendi. Serumlar, iğneler, tahliller, yaş mamalar, her gece her sabah veterinerler. Kusuyordu, pamuk tüylerine kusmuk bulaşıyordu. Titizdi benim kızım, sevmezdi pis olmayı, ellerimle temizledim, morali bozulmasın istedim.

Bu akşam boncuk gözlerine baktım. Sırtı bize dönük uyuyordu, saat 19:30 sıralarında halsiz yavrucağım son gücü ile bize dönmeye çalışıp son nefesini verdi. Tarih 23 Ocak 2020 Perşembe

1 hafta içinde benim neşem, saf sevgim, mutsuzluğumda tesellim, mutluluğumda neşem, seyahatimde yoldaşım, hep yanımda olan güzel kızım Mell kalbimin üzerini minik patileriyle eşeleyip, oraya gömdü kendini.

Seni şimdiden çok özledim.

Hoşçakal boncuğum.

Kategoriler
Kişisel

Takip Ettiğim Türkçe Podcast Kanalları

Ekşi Sözlük’te en çok güldüğüm başlıklardan biri de “yatakta kendi kendine düşünürken lafın lafı açması”‘ydı. Eminim herkesin başına geliyordur bu, hadi yatayım uyuyayım diye girersiniz yatağa, sonra aklınıza bir şeyler gelir, daldan dala atlaya atlaya bir anda kendinizi Brent petrolün varil başı fiyatının kaç dolarlara geldiğini düşünürken bulursunuz, halbuse sütünü içip, dişlerini fırçalayıp uyumayı bekleyen insanlardık biz, ne ara buralara geldik. Adeta Arif’in Manchester’a attığı golü ararken Songül Karlı’ya ulaşma durumu. Kafalarda deli bir Youtube algoritması!

Uyku tutmayıp yatakta oradan oraya dönülüp anlamsız düşüncelerle boğuşulan zaman gerçekten ölü bir an, yani o düşünceler bazen beynin kendini tasnif yöntemi gibi dursa da gün içinde yaptığım en önemli şey iş olduğundan dolayı gece yatarken böyle düşüncelere dalmak anlamsız bir hale geliyor benim için. Sonuçta hala bilincim açık ve iyi kötü bir şeyler öğrenebilirsem eğer, kendimi daha ekonomik kullanırım diye düşündüm bundan bir yıl önce kadar. Hadi bir şey öğrenemiyorum diyelim, en azından farklı bir ses duyayım, daha verimli konular keşfedeyim, değişik bir şey olsun ya, dünyadan kopmuş olmayayım dedim ve araştırdım. Podcast diye bir şeyin varlığından haberdardım ama derdimin dermanı olabileceğini hiç düşünmemiştim.

Önceleri uyurken dil öğreneyim diye düşündüm. O gece yattığımda sabah İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth ile Lady Diana hakkında dedikodu edecek derecede İngilizce biliyor olarak uyanacağımı umuyordum, bildiğimi de unuttum! Zaten ölünün arkasından konuşmak ayıp, iyi oldu, boşver! Uyurken dil mil öğrenilmez abi, boş iş.

Sonraları Türkçe podcast dinleyeyim biraz diye düşündüm. Baktım baya baya saran, ilgi çekici kanallar var. Blog yazarlığın farklı bir çeşidi gibi, hatta bir ara keşke ben de yapsam diye özenmedim değil ama tek başıma başaramayacağımı düşünüp vazgeçtim. Ama güzel bir şey ya, youtuber olacağım diye şebek olanlara nispeten çok kaliteli şeyler üretiyorlar, internet içerikleri arasında benim için bloglardan sonra podcastler, sonrasında diğer içerikler geliyor. Belki derli toplu bir Türkçe podcast listesi arayan olur diye takip ettiğim podcastları paylaşmak istedim.

Takip Ettiğim Türkçe Podcast Kanalları 3

En favori kanallarım ise şunlar;

Girişimci Muhabbeti: İnternet girişimleri sektöründe dünya çapında ve Türkiye’de olan biteni anlatan gayet eğlenceli ve bilgili insanların oluşturduğu bir kanal. En düzenli dinlediğim podcast kanalı bu sanırım.

Codefiction: Yazılım geliştiricilere yönelik, yazılım dünyasında olup bitenleri, yeni yazılım trendlerini konuşan alanlarında oldukça deneyimli isimlerden oluşuyor bu kanal. Severek ve gaza gelerek dinliyorum. Bazen ne konuştuklarını anlayamıyorum aşırı jargonlarından dolayı ama o benim çömezliğimden kaynaklanıyor sanırım.

Radyo 521: edelkrone adlı Türkiye’nin yüz akı firmanın sahipleri tarafından içerikler sunuluyor. Onların sorgulamaları, şeffaflıkları, değindikleri konulardaki ince fikirlerine bayılıyorum. Bence çok sıradışı bir kanal, dinlemekten büyük keyif alıyorum.

Geekstra: Geeklik müeessesine gönül vermiş biri olarak keyif almaya çalıştığım ama bazen kafa mikten öteye gidememelerinden dolayı hayıflandığım podcast. Yine de güzel olur diye düşünüyorum, biraz özensizler sadece, daha fazla özenseler iyi şeyler olur gibi.

Dünya Nereye Gidiyor?: Bu arkadaşları da takip etmeye çalışıyorum, keyifli ve samimi sohbetler gerçekleştiriyorlar.

Filozofun Yolu: Çeşitli filozofların felsefe dünyasına katkıları, düşünceleri, yaşam biçimleri, nelerden etkilendikleri ve kimleri etkilediklerine dair alanında uzman kişilerce oluşturulan içerikleri barındırıyor. Severek takip ediyorum.

Takip Ettiğim Türkçe Podcast Kanalları 4

 

Bu arada benim telefonumda podcast için kullandığım uygulamanın adı; Pocket Casts. Yalnız bu uygulamanın yaptığı işi yapan sürüyle uygulama var, illa bunu yüklemek zorunda değilsiniz. Hemen hemen hepsinde belirli bir süre sonra kapat özelliği var, yani sabaha kadar çalıp durmuyor, belirlediğiniz süre dolduğunda otomatik olarak ses kesiliyor.

Görsellerde yer alan tüm podcastlere şu linkten ulaşabilirsiniz.

Kategoriler
Yazılım

Mac üzerinde Docker ile MSSQL Server Kurma

Mac kullanıp da benim gibi Microsoft SQL Server kurmayı başaramayanlar için kısacık bir bilgi vermek istedim.

Öncelikle doğrudan MS SQL Server yok Mac için, ancak kullanılamaz değil! Yıl 2017 biliyorsunuz.  Minik taklalar atarak OSx içinde de SQL Server kurmak mümkün. Atacağımız taklanın adı; Docker!

Docker eskiden bildiğimiz VMWare’in benzeri ama işlevsellik olarak daha developerları ilgilendiren bir konteynır uygulaması. Mac’a Docker nasıl kurulur diyecek olursanız; öncelikle Homebrew kurarak işe başlayalım. Spotligh’ımızı açıp Terminal yazıyoruz ve çıkan siyah ekrana aşağıdaki kodu yapıştırıp Enter’a basıyoruz.

/usr/bin/ruby -e “$(curl -fsSL https://raw.githubusercontent.com/Homebrew/install/master/install)”

Homebrew başarıyla kurulduktan sonra sıra geldi Docker’ı Mac’imize kurmaya. Onun için de şu komutu yazacağız. Terminal ekranına aşağıdaki kodu yazıp Enter’a basıyoruz yine.

brew cask install docker

Docker kurulduktan sonra Launchpad’e gelip Docker’ı başlatıyoruz. Akabindehttps://hub.docker.com/ adresine gidip kullanıcı adı ve şifre oluşturuyoruz ve kesinlikle unutmuyoruz! Bir kaç adım sonrasında yeniden lazım olacaklar. Docker’ı başlattıktan sonra üst kısımdaki toolbox’a gelip; Docker (balina) simgesine tıklayıp kullanıcı adı ve şifremiz ile login oluyoruz. Sonrasında balinacığımıza tekrar tıklayıp Preferences diyoruz. Açılan ekranda Advanced sekmesine gelip, ram ayarını 4GB, işlemciyi de 4 CPU olarak ayarlıyoruz ve Apply & Restart’a basıyoruz.

Şimdiye kadar bir hata çıkmadıysa devam edelim. Şimdi sıra geldi Docker için Microsoft SQL Server’ın Linux sürümünü Mac’e kurmaya! Aman yarabbi, tüm teknolojiler havada uçuşuyor!

Benim neredeyse yarım saat kaybettiğim, bulana kadar göbeğimi çatlatan ve hatta blog yazmama vesile olan koda geldi sıra!

docker login

Bu kodu terminal ekranımıza yazıyoruz. Bizden username ve password isteyecek, başarıyla girip terminal ekranında login oluyoruz. Microsoft sağolsun her şeyden bahsetmiş, terminal ekranında şu üstteki kodu yazıp da login olun kardeşim dememiş. Neyse, sonunda buldum, ben gibi yanmasın başkaları da diye oturdum blog yazıyorum. Devam edelim!

docker pull microsoft/mssql-server-linux:2017-latest

Yukarıdaki kodu terminal ekranımıza yazıyoruz ve Mac ortamında Microsoft SQL Server kurulumu için nihai adımı atıyoruz.

Kurulum tamamlandıktan sonra;

sudo docker run -e ‘ACCEPT_EULA=Y’ -e ‘MSSQL_SA_PASSWORD=şifrenizbüyükküçükharfverakamgerekli‘ \
   -p 1401:1433 –name databaseadınız \
   -d microsoft/mssql-server-linux:2017-latest

Komutunu çalıştırıyoruz.

Sonrasında;

sudo docker ps -a

yazıp kontrol ediyoruz oluşturulmuş mu diye.

Bu iş bu kadar!

Sonrasında Docker simgesine tıklayıp Kitematic ile start ediyoruz profili.

Ondan sonra Visual Studio Code ile SQL Server’a bağlanma, db, tablo oluşturma gibi nane püsürler var ama çektiğim çile yeter bana, mecalim kalmadı daha.

Edit: Dayanamadım bak, şunu da ekleyeyim.

Eğer Mac’inizde nodejs yüklü değilse; şuradan yükleyin.

Terminale

npm install -g sql-cli

komutunu verin.

SQL-Cli başarılı bir şekilde kurulduysa eğer;

mssql -u sa -p şifrenizbüyükküçükharfverakamgerekli

komutu ile SQL’e login olun. Açılan ekranda .help yazarsanız terminal size yardımcı olabilecek komutları önerecektir. Kusura bakmayın, bir yandan yaşadığım hataları çözmeye çalışıyorum, diğer yandan çözdükçe bloga ekleme yapıyorum, bu yüzden görsel ekleyemedim. İşleri yoluna koyduğumda bu yazıyı yeniden editleyeceğim.

Kategoriler
Kişisel

İngilizce pratiği için Cambly işe yarar mı?

Bana neden İngilizce öğrenmek istiyorsun diye soran hocalar oluyor, onlara söylediğim şey ise; sadece kendimi iyi hissetmek istiyorum. :) Hangi nedeni sayacaksın ki İngilizce öğrenmek için, araştırma yapmak mı, çevreni genişletmek mi, dünyaya açılmak mı, ticaret yapmak mı, güncel kalmak mı? O kadar çok ki bu dili öğrenme gerekçesi, ben iyi hissetmek deyip geçiveriyorum artık, uzun uzun anlatmaya gerek yok. Şusu, busu yok, herkes bu dile dokunuyor bir şekilde, en olmadık yerde kurtarıcın oluveriyor.

Defaatle denedim ben bu konuda kendimi iyi bir noktaya çekebilmeyi, eğitim hayatı malûm, bir halt öğrenemiyorsun. Hiç unutmuyorum, Ortaokul’a İngilizce sınavında hoca her tense’den 10-15-20 artık hatırlamıyorum ama baya fazla sayıda cümle yazın demişti. Ben artık sayısı 100’e yaklaşan cümlelerden sıkılıp, eeehh eyteraa beaah nasıl olsa geçeceğim lan diyerek bırakmıştım sonlara doğru. Sonra İngilizce hocası beni başka bir dersin ortasında sınıftan çağırttırıp; ders verdiği (o zamanlarki platonik aşkımın bulunduğu) sınıfın ortasında “lan gerizekalı, lan saf, lan bilmem neee, 4 cümle daha yazsaydın 100 alacaktın, niye yazmadın?” dedi. Sıkıldım diyemedim tabi korkudan, yanlış saymışım hocam dedim. :D Tabi tüm sınıf bana güldü, mahcup oldum platoniğime filan ahaha, sonrasında hoca “alkışlayın lan arkadaşınızı” dedi sınıfa, herkes beni alkışladı, çıldırıyordum sevinçten dsfkjds, “tamam hadi sınıfına git” dediğinde nasıl gideceğimi şaşırdım utancımdan. :D

İngilizce ile ilgili en büyük başarım bundan ibaretti. :D Sonrasında ite kaka, kurstur, kitaptır, ona saldır, buna yaldır deneye deneye kağnı hızında ilerlemeye çalıştım. Kaç kitap aldım, kaç podcast dinledim sayısını bilmiyorum. Yine de durum ııh, hiç öyle istediğim sorunsuz kıvama gelemedim.

İngilizce pratiği için Cambly işe yarar mı? 6

Yeniden kursa yazılmak da istemiyordum artık, biliyorum çünkü nasıl bir yöntem izlediklerini. Sıfır öğrenme garantisi ile sepetleyip gönderiyorlar. 20 kişi ile birlikte bir dili aynı anda öğrenmek mümkün değil!

Özel hoca olayına gireyim dedim. Sağolsun İrem adında bir hoca ile tanıştım, gittik bir Starbucks’da anlaştık, fiyatı belirledik, mekanı belirledik, materyaller ıvır zıvır her şeyimiz tamam. Whatsapp’tan bana İngilizce sorular soruyor arada, ben cevaplıyorum, önerilerde bulunuyor, uymaya çalışıyorum vs. Lakin bir hafta sonra benim iş yoğunluğum başladı, öyle böyle bir yoğunluk değil ama çılgıncasına! Eve giremiyordum yoğunluktan, bazen şirkette kaldım, bazen 4:00’de eve gelip 7:30’da uyanıp evden çıktım. Velhasılı İrem, Varol böyle olmayacak, biz seninle daha müsait olduğun bir zamanda yeniden deneyelim, zamanın yoksa benim vereceğim eğitim de senin bir işine yaramayacak dedi. Hani öyle bi söyledi ki; sanırsın 19 yıllık sevgilimden ayrılmışım gibi dfldfglşsd öyle bi oturdu ki içime anlatamam. İçimi bir karamsarlık sardı artık, lan ben bu dili kesinlikle öğrenemeyeceğim herhalde, neye elimi atsam kuruyor, ne zaman denesem duvara tosluyorum bu nedir ya diye isyanlar içinde kafayı yemeye başladım.

Sonrasında bir hırs sardı beni, eğer mevzubahis bu dili konuşa konuşa, konuşma zorunda kala kala öğrenmekse ben bunu para ödemeden ve sıkılmak zorunda kalmadan da halledebilirim dedim. Sağdan soldan bir sürü yabancı insan ile tanışmayı denedim malum uygulamalar ile, ite kaka, ite kaka önce yazarak başladım, sonra kameradan dünyanın bir çok yerinden arkadaşlar edindim ve konuştum. Bir süre sonra hangi tense’in ne zaman kullanılması gerektiğini düşünmeyi bıraktığımı ve spontane şekilde Türkçe karşılığı aklıma dahi gelmeden yazabildiğimi farkettim. Yazıyorum ama konuşamıyorum noktası buydu sanırım. Okuduğumu zaten uzun zamandır kör topal anlayabiliyordum.

İngilizce pratiği için Cambly işe yarar mı? 7

Daha iyi olmalıydı. Yazabiliyorsam konuşabilirim de. Neden olmasın? Ve nihayet Cambly ile tanıştım.

Cambly ile nasıl tanıştım?

Nasıl tanıştım? Öncesinde Çağrı Hoca‘nın İngilizce Kitap Kulübü adında İngilizce kitapların paylaşıldığı ve okuma etkinliklerinin düzenlendiği bence harika olan ama farklı sebeplerle devam edemeyen oluşumunda hediye olarak 30 dakikalık kupon paylaşılmıştı. Buradan yeri gelmişken Çağrı Hoca’ya tekrarda teşekkür etmek istiyorum, çok iyi niyetli, çok yardımsever, çok destekleyici ve bilgili, mükemmel bir insan. İleride kendisi ile başka bir projede tekrar karşılaşmayı gönülden istiyorum.

Neyse, deneyeyim bakayım nasıl bir şeymiş  bu Cambly derken; İngiliz bir hoca ile ıkına sıkıla yarım saati tamamladım. Yalnız konuşamadığım anlarda odfıglşjdlfgjdslf allaaaan ortadoğulusu, şu basit dili bile konuşamıyosuuuun kekoo fdsjlajgşd demesini beklerken, hanım teyzemizin bana yardımcı olmaya çalıştığını gördüm.  Bir özgüven geliyor böyle olunca. O insan senin için orada düşüncesi, yardımcı olma çabası rahatlamanı sağlıyor.

Sonrasında Cambly ile başlangıcı yapmamdan bir kaç gün sonra mail kutumda Cambly’den bir mail gördüm. Sınırlı sayıda son 184 kişilik şu kadar indirimli fırsatı kaçırmayın. Ya he he dedim, küsüratlı yazmışlar ki salladıkları anlaşılmasın. 2 gün sonra yine bir mail geldi Cambly’den son 74 kişilik fırsatı kaçırmayın. Abooo insanda nasıl bir geç kalmışlık psikolojisi hasıl oluyor anlatamam, birileri aşırı uygun süpersonik fırsattan yararlanıyor ama ben yararlanamıyorum, hemen harekete geçmeliyim dedim. Muhteşem bir pazarlama stratejisi bence bu küsüratlı rakamlar. :D

Artık premium üye olmuştum. Haftanın 5 günü, yarım saatlik konuşma hakkı için ne kadar ödediğimi hatırlamıyorum ama en şukela İngilizce kursunda bile bu kadar imkan ile tanışabileceğimi sanmıyorum. Benim üyeliğim grup üyeliğiydi yalnız, yani aynı anda dünyanın farklı yerlerinden 2 öğrenci daha katılıyor aranıza ve sırasıyla bir konu hakkında konuşup tartışıyoruz.

cambly

Cambly hocaları nasıldır?

Hocalar Cambly tarafından seçilmiş kişiler, her İngilizce bilen Cambly’de hoca olmuyor yani, öğretme sertifikasına sahip olanlar, belirli bir kariyeri olanlar yer alabiliyor. Hocalar genel itibari ile sıcak kanlılar, sizi konuşmaya teşvik etmeye çalışıyorlar, hata yaptığınızda sizi düzeltiyorlar, eğer telafuzundan anlayamadıysanız yazarak sizinle tam iletişimi sağlamak istiyorlar. Ya bu da böyle bi öğrenci napalım demiyorlar yani :) Ben epey bir hoca denedim, belki 20 ayrı hoca olmuştur, bir kaç tane favori hoca seçtim kendime, sürekli onlarla konuşmaya gayret gösteriyorum.

Aynı hocalarla konuşmanın avantajı, nerede yaşıyorsun, ne iş yapıyorsun, hobilerin ıvır zıvır filan sorularına maruz kalmıyorsun, hoca tanıyor zaten seni, not filan alıyorlar senin hakkında, yeri geldiğinde diğer grup üyelerine tanıtıyorlar, işte Varol şöyle şöyle biridir, şunu bunu yapar falan filan. Zaman kazanıyorsunuz yani. Bu açıdan güzel, bir de konuşacak konu bulma konusunda sıkılmıyorsunuz, misal hoca İngiliz ise kesinlike The Beatles hakkında soru bombardımanına tutuyorum ben, John’u hatırlıyor musun, Yoko Ono sence de cadı mı falan filan :D Yarım saatim dolmuş olsa bile ertesi günki konuşmada kaldığın yerden sohbetine devam edebiliyorsun, öhh ne oluyoruz yahu gibi bir durum söz konusu değil. Bir de mesaj ile o gün gerçekleşen konuşma hakkında kritik yapıyorlar, bugün çok iyiydin, çok keyif aldım falan filan, iletişimi koparmak istemiyorlar.

Hocalara not vermem gerekirse 4,9/5 diyebilirim. O da manyak bi abla var, sürekli Amerikan idiomlarını anlatıp duruyor. Ben anlayamıyorum onun bahsettiği idiomları, kendi kendine kahkaha atıyor gülüyor, beni dinlemiyor devam ediyor filan, eeehhh yeter beah deyip kapattım onu, onun haricinde de kötü bir hocaya denk gelmedim.

Hoca tavsiyesi isterseniz;

  • Nataschja
  • David Yenches
  • Nigel G.
  • Colin the Wanderingstray
  • Joseph K.

benim favori hocalarım. Hangisini online bulursam katılıyorum sohbete.

Cambly faydalı mı?

Şahsen ben faydasını gördüm, derdimi şu neydi bu neydi diye duraksamadan anlatabiliyorum çoğu zaman. (cem yılmaz espirisi gelecek buraya, derdin ne? ingilizce bilmemek! :)) Mükemmel hale getiriyor mu? Benim için henüz çok erken ama 1 ayda bence aşama kaydettim gibi. İşin güzel yanı, sadece konuşmanın ötesinde bu işe yıllarını vermiş insanlardan tavsiyeler de alabiliyorsunuz. Misal adının saklı olmasını istediğim hocanın bana yaptığı kıyağı hayatta unutmam, madem sen bu konuda iyi olmak istiyorsun deyip 2gb boyutunda video dosyası gönderdi, al buna çalış bak neler olacak dedi. Oha dedim, nasıl indireceğimi şaşırdım. Çalıştım mı? Iıhh ama bence çok şık bir hareketti. Çalışacağım ama üzerimde yük oldu çünkü kaç zamandır, o kadar emek vermiş, upload etmiş benim için, cık cık cık.

Cambly fiyatının karşılığını veriyor mu?

Bunu şu şekilde düşünmeniz lazım, sizin ihtiyacınız birileriyle pratik yapmaksa eğer, fazlasını bile veriyor. Ben konuşmaya başlayayım, devamında ilerletirim diyorsanız zaten hiç düşünmenize gerek yok. Ortalama bir kursa yazılsanız yıllık 3000-5000 arası para isterler, 1 yıl içinde o hoca ile yapabileceğim pratik süresi 5 saati geçmez bile. E burada her gün yarım saat gönlünce yapıyorsun pratiğini. Kurs ile kıyaslarsan da indirimleri filan takip edersen aylık maksimum 200 liraya geliyor ki bunu eli ayağı düzgün hiçbir kursta bulamazsın. Üstelik kalkıp, giyinip kuşanıp kursa gitme derdi de yok, aç telefonunda konuş çatır çatır.

Cambly ile ilgili bir önerin var mı?

Kesinlikle var! Grup olanı tercih etmeyin, birebir konuşma aboneliği yapın. Gruplara abuk sabuk tipler gelip zaman öldürebiliyor, onları dinlemek zorunda kalmazsınız. Bir de tabi abuk sabuk insanların sinir bozucu hikayelerini de dinlememiş olursunuz. İşsiz güçsüz bir Suriyelinin İrlanda’da keyif çatıp, çalışmadan devletin kendisine nasıl güzel baktığını anlatması misal! İnsanı çıldırtır. Meh. -_- Yüzünü göstermekten çekinen Suudi Arabistanlı bir kadının Türkiye hakkında; sizin ülkeniz çok güvensiz mııııııııhhhhh diye yüzünü görmediğim halde yüzünü buruşturduğunu hissetmek filan hoş değil. Teke tek çıkın abi, en güzeli.

Cambly’nin kötü yönü var mıdır?

Evet, mobil uygulamasının bazı sürümlerinde donmalar yaşadım ancak hemen düzeltme yayınlıyorlar, bağlantınızın minimum 2mbit olması gerektiğini D-Smart’ın dillere destan vasatlığı sayesinde acı şekilde tecrübe edip, telefonumun 10gb internet paketini hunharca sömürmek zorunda kaldım ne yazık ki. :/ Ay sonunu zor getirmiştim valla. Bir de grup üyeliğinde hocanın düzeltme metinlerine ulaşamıyorsunuz, bu çok saçma! Onu özellikle dikkate alın bak, sinir bozucu. Zaten ağır bir dille de eleştirdim kendilerini, bu durumu düzeltmek istediklerini söylemişlerdi.

Nasıl üye olabilirim?

Eğer üye olacaksanız, bu bağlantıdan üye olursanız beni referans olarak göstermiş olacaksınız ve ben de bedava dakika kazanacağım, siz de 5 dakikalık deneme şansı yakalayacaksınız. Tercih sizin, gıcıklık olsun istiyorsanız son kısımlardaki link uzantısını silebilirsiniz. :)

Umarım merak edenler için işe yarar şeylerden bahsetmişimdir. Eksik bir şeyler varsa, yorum bırakırsanız cevaplarım.

Saygılar. :)

Kategoriler
Edebiyat

Dan Brown – Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler

Öncelikle çok önemli bir uyarıda bulunmak istiyorum, kitabı okuduysanız ya da okumayı hiç düşünmüyorsanız bu içeriğe göz atın. Olabildiğince spoiler vermemeye dikkat ettimse de gözümden kaçan bir şeyler olabileceğini düşünüyorum. Dan Brown’ı bilirsiniz, kitaplarında hep insanı mekanlardan mekanlara savuran, insanı hayal aleminde dünya seyahatine çıkaran eşsiz bir yazardır. Kitabı okurken hep acaba nasıl bir yerde geçiyor, nasıl bir ortam diye merak eder dururdum. Aklıma bu mekan ve eserleri not edip, blog olarak paylaşmak geldi. Umarım gelecekte birilerinin işine yarar. Şimdi sizi Dan Brown sayesinde küçük bir yolculuğa çıkaracağım.

 

Montserrat Manastırı

Kitabın açılışında geçen ilk yer burası. Edmond Kirsch büyük keşfini üç din adamına duyurmak için burayı tercih ediyor. Zira gözlerden olabildiğince uzak ve birilerinin onu takip etme ihtimali oldukça azdı.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 9

Montserrat a vista de Drone from Joan Lesan on Vimeo.

Campbell’s Soup Cans

Campbell’in Çorba Kutuları olarak anılan, Andy Warhol’un adına sanat dediği, pop kültürünü başlatan ilk eser olarak tanınır. Andy Warhol ile isim benzerliğimizi babamın sanata olan ilgisinden kaynaklandığını öne sürüp az ekmeğini yemedim aslında eheh :) Öyleyiz işte, çorba kutusundan sanat, isim benzerliğinde sanatseverlik çıkarırız. Kitapta Robert Langdon’ın bu eserden etkilendiğinden bahsediliyordu.

Andy Warhol soup cans

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 10

Louise Bourgeois – Maman

Yöneticiliğini Ambra Vidal’in yaptığı Guggenheim Müzesi’nde yer alan bir Louise Bourgeois eseridir. Louise Bourgeois sıradışı bir kadın, çocukluğu acı içinde geçmiş ve bu acıyı bir şekilde eserlerine de yansıtmıştır. İngiliz bakıcısı için şu sözleri sarfetmesi insanı biraz kederlendirir. “ben, beni sevmesini istemiştim o gitti babamı sevdi.” Aşağıya eklediğim portresi Robert Mapplethorpe’a ait, kendisini Patti Smith’in Çoluk Çocuk kitabından tanıyanlarınız vardır, daldan dala atlıyorum. Yalnız o kitabı aşırı sevmiştim, sayesinde Amerikan Beat Edebiyatına merak salmış, kendimi kitaplardan kitaplara vurmuştum, bahsetmeden geçemeyeceğim.

Louise Bourgeois
Louise Bourgeois

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 11

Guggenheim Müzesi

Bilbao’da Nervion Nehri kıyısında yer alan ve 11.000 m² alana yayılmış bu devasa müze bana rahatsız edici bir asimetride geldi yalnız Pritzker Ödülü sahibi mimar Frank Gehry tarafından tasarlanmış. Söz söylemek ayıp olur, adam ödüllü mödüllü biri. Yapımı 1997 yılında bitmiş, yani 20 yaşını doldurmuş, ilk başta maksimum 600.000 kişi gelir diye düşünülürken, yıllık ziyaretçisi 1.000.000’un altına hiç düşmemiş. Kitabı okuyanların bileceği gibi, olay burada başlıyor, Edmond Kirsch dünyayı değiştirecek buluşunu burada tüm dünyaya açıklamak istiyor ve daha fazlası spoiler olmasın diye olaylar gelişiyor diye bitireyim.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 12

Guggenheim Bilbao

Fujiko Nakaya – Fog Sculpture

1998 yılında Fujiko Nakaya tarafından oluşturulan bu eserden bir bok anlamadığımı utanarak ifade etmekle birlikte, modern sanat severlerin bu eseri sevebilmem için bana açıklama yapmalarını canı gönülden dilerim. Robert Langdon’da eserden bir halt anlamamıştı zaten. Ne kadar da benziyoruz birbirimize, inanılır gibi değil. :) Delikli borular döşettirip, gölete sis püskürtürken verdiği çaba sadece tesisatçılara yapacağı ödemeden ileri gitmiyor ama sanatçı ve sanat eseri ortaya çıkıyor. Elinde çekiç ve keski ile heykel yapan sanatçılar mezarlarında ters dönmüş olsa da bunun da adı sanat ne yazık ki.

fujiko nakaya - the fog sculpture

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 13

Jenny Holzer – Installation for Bilbao

Jenny Holzer tarafından yapılan bu LED eser, ki kadın hep böyle şeyler yapıyormuş, rahatsız edici metinleri insanların görebileceği yerlerde paylaşma şeklinde bir sanat anlayışı varmış. 12 metre uzunluğunda 9 adet elektronik panodan oluşuyor. AIDS’in verdiği hasar ile ilgili metinler yer alıyor ve bunlar Bask dili, İspanyolca, İngilizce olarak sürekli hareket ediyor. Metin ise şu sözlerden oluşuyor.

I walk in
I watch you
I scan you
I wait for you
I tickle you
I tease you

I search you
I breath you
I speak
I smile
I touch your hair
You are the one who did this to me
You are my own
You are part of me

I show you
I feel you
I ask you
I won´t ask you
I don’t wait

I lie

I’m crying hard
There was blood
No one told me
No one knew
My mother knows

I forget your name

I don´t think
I bury my head
I bury your head
I bury you

My fever
My skin
I can´t breath
I can´t eat
I can´t walk

I’m losing time
I’m losing ground
I can´t stand it

I cry
I cry out
I bite
I bite your lip
I breath you breath
I pulse
I pray
I pray aloud
I smell you on my skin
I say the word
I say your name
I cover you

I shelter you
I walk away from you
I sleep beside you
I smell you on my clothes
I save your clothes

Dohany Caddesi Sinagogu

Avrupa’nın en büyük sinagogu ünvanına sahipmiş. Görüntüsü bana biraz bizim taş medreseleri anımsattı. Bu stili anımsatması hiç yabancılanacak bir eleştiri değil çünkü Yahudilerin kendilerine has bir tasarım anlayışlarının olmadığı, daha çok Araplardan esinlendiklerini Viyanalı mimar Ludwig Förster de söylemiş. Sonra antisemitizm filan şey olmasın. Sinagog, ilk ibadetine 1859 yılında ev sahipliği yapmış yalnız, o günden bu yana başından geçmeyen kalmamış. 1939’da bombalanmış, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından ahır olarak kullanılmış, sayısız badire atlatmış ancak hala dimdik ayakta duruyor. Yahudilerin büyük önem atfettiği, ki öyle olması gerekiyor, Theodor Herlz’in doğduğu evde ise Yahudi Müzesi yer almaktaymış. Yaaa, aklınıza Budapeşte denince Grand Budapest Hotel geliyor ama neler neler varmış içinde.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 14

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 15

Yves Klein – Leap Into The Void

Ha bak bu cidden enteresan bir adam. Gidip tek nota basıp, 20 dakikalık sessizlik senfonisi oluşturup bunu sanat olarak sunan biri. Ben yapsam ya bi s.. git dersiniz, iv klayn yapınca sanat oluyor. Hey yavrum hey. Yalnız bu abi literatüre Klein Blue olarak geçen rengi icat etmiş ve tescil ettirmiş. Adamın patentli bir rengi var, monochrome yani tek renk ile resimler yapıyor. Tek renk derken, o rengin tonlarını kullanıyor, Klein Mavisi de bu şekilde ortaya çıkıyor. Leap Into The Void’da neyi ifade ettiğini ben anlayamadım, sanırım özgürlüğü ifade ediyor.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 16

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 17

 

Richard Serra – The Matter Of Time

İkitelli Sanayi Sitesi’nde ustaların daha güzel şeyler ortaya çıkarabileceğini inandığım modern sanat eseri. Edmond Kirsch ile Robert Langon sunum öncesi burada konuşmuşlardı.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 18

Catedral de la Almudena

İspanya Diyanet İşleri Bakanlığı gibi bir görevi olan Başpiskoposluğun mekanı imiş. 1993 yılında Papa 2. Jean Paul tarafından kutsanarak ibadete açılmış.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 19

Head on

Cai Guo-Qiang tarafından yapılan bu eser 99 adet kurdun bir duvara toslayışını anlatıyor. Sürü psikolojisini ifade ettiğini düşünmekteyim.
Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 20

Cody Wilson – Liberator

Bu zıkkımla daha önce reddit’te karşılaşmıştım. 3 boyutlu yazıcılardan çıktı alınarak yapılabilen bu salakça alet ile insan öldürmenin de mümkün olduğunu Dan Brown sayesinde öğrenmiş olduk. Hayır, biz 3D printer ile protez organ yapımıyla umutlanırken kötülük de boş durmuyor. Ne yazık ki…

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 21

Palacio Real – Kraliyet Sarayı

1735 yılında yapılmış, cidden enfes görünüyor. 135,000 m alana yayılmış durumda. Kitapta anlatıldığına göre Kral pek buralarda ikamet etmemekteymiş.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 22

 

 

Palacio de la Zarzuela

Hiç de bir krala yakışır bir yanı yok. Yani sen koskoca kralsın, bizim evden hallice bir yerde yaşıyorsun, inanılır gibi değil. Ne demişler!!! İtibarın tasarrufu olamaz!!! Sen niye tasarruf ediyorsun yahu, ne gereği var? Bu arada prens Felipe kitaptaki prens Julian tanımına oldukça uyuyor.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 23

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 24

Corrado Giaquinto – Religion Protected by Spain

1750’lerde Corrado Giaquinto tarafından yapılmış bu eser.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 25

Reina Sofia Modern Sanat Müzesi

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 26

Parc Güell

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 27

Casa Mila

En üst kata iyi bakın, orada bir dahi yaşadı… :( Edmond Kirsch.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 28

 

La Basilica de la Sagrada Familia

Gaudi’nin ölümsüz eseri, ölümünün 100. yılında hazır olacak. Şu güzelliği bir söz söylenebilir mi allasen? Akıl alır gibi değil. Bittiğinde Avrupa’nın en uzun yapısı olacak ayrıca.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 29 Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 30

The Ancient of Days

William Blake’in kitabında yer alan eser. Elinde pergelle dünyayı ölçen tanrı.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 31

El Escorial

Sierra de Guaddarrama dağının eteklerinde kurulmuş saray, manastır, kütüphane. İspanya Kralı 2. Felipe burada yaşamış.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 32

L’eixample

Beni fazlasıyla rahatsız eden aşırı düzenli ama çok göz tırmalayıcı şehir düzeni.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 33 Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 34

Gran Hotel Princesa Sofia

Evli evine köylü köyüne döndükten sonra Robert Langdon’ın istirahatgâhı. Bir ara Edmond Kirsch ile burada yemek yemişlikleri de var. Çünkü süper bilgisayarı iki blok ötede yer alıyor.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 35

Chapel Torre Girona

Bizim meşhur yapay zekalı bilgisayarımız Winston’un evi. Kitabı okuduysanız Winston’un aldığı karar hakkında konuşmak isterim, yorum bırakırsanız sevinirim.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 36

La Basilica Secreta

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 37

Şehitler Vadisi

Yapımında binlerce insanın öldüğü, faşist Franco’nun miras bıraktığı utanç anıtı.

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 38

Montjuic Tepesi Castell de Montjuic

Dan Brown - Başlangıç (Origin) Kitabında Geçen Mekanlar ve Eserler 39