Beyoğlu’nun ve Kadıköy’ün güzel insanları varmış yakın zaman eskilerinde. Hani bir ara yazmıştım yağmurlu gecelerde PTT kulübelerinde elinde birasıyla sevgilisini arayanlar vardı. O abiler ve ablalardı işte onlar. Tahminen 90’ların başlarına denk geliyor deli gençlikleri; jenerasyonumun henüz çocukluğunu sokak aralarında geçirdiği, akşamları ödevlerin hazırladığı yıllara.
Seviyorum ben o insanların kafalarını. Şimdiki bizlerin ataları bir bakıma. Darbeli, baskılı, bir bok olamayışlı, sancılı, herkesin efendi sikik evlat beklentisi içinde olduğu dönemde hayır ben başka biriyim, sizin istediğiniz gibi olmak zorunda değilim diyebilen, zincirleri kırmayı başarmış insanlar onlar. En iyi ihtimalle 40’lı yaşlarındalar şimdilerde.
Umay Umay o ekolün en marjinallerinden biriymiş. Hayal meyal hatırlıyorum TV’deki renkli saçlı kliplerini filan. Bunu şimdi herkes yapabilir ama 90’larda bunu yapmak büyük iş bence.
Geçenlerde o eskiden basılan bir kitabının yeniden basıldığını okumuştum. Ekşi’de biraz araştırmamla sözcük ve cümlelerinin en sevdiğim üslupta olduğunu görüp, tereddütsüz hemen okumaya karar verdim.
Sürekli kaybeden kadınlar güzeldir. Mutlu insanların içinde bahaneler arayan kadınlar mutlulardan daha güzeldir. Özgür kadınlar güzeldir. Şimdinin Marla Singer tribindeki ergenlerinden bahsetmiyorum, gerçekten kaybedişleri gülümsemelerinden okunan kadınlardan bahsediyorum. Umursamaz kadınlar… En güzeli onlar.
Bu kitap o kadının defteri sanki. Beyoğlu’nun ıslak caddelerinde makyajı akmış, ağlayan kadının sesi. Sarhoş uzandığı yatağında aklından geçenler belki de.
Yeraltı edebiyatı mı dersiniz, kirli sözcüklü kısa masallar mı? Bilmiyorum, ben sevdim.
Altını çizdiklerimi paylaşmama gerek kalmadı, youtube’da biri benim yerime seslendirmiş. :)
Eğer bu türü seviyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.