Çevremde bu kitabı okuyup da sevmeyen kimseyi görmedim. Hakkında neler duydum neler… Oğuz Atay’ın kadın versiyonu olduğunu, Jean-Paul Sartre’ın Bulantı kitabı kadar derin bir varoluşçuluk içerdiği, Türk edebiyatının en harika eserlerinden biri olduğunu bla bla bla.
Şahsi kanaatim; evet güzel bir kitap, süslü cümleler var, kimi yerde Tezer Özlü’nün varoluş sancılarını gerçekten hissediyorsunuz fakat anlatıldığı kadar mükemmel bir eser kesinlikle değil. Kitap; intihar ederek ölen Cesare Pavese’nin yaşadığı topraklara doğru seyahat eden Tezer Özlü’nün gezi notları tadında ilerliyor. Çeşitli ülkeler geziyor, gezdiği yerlerde bohem ruh halinden kesitler sunuyor. Bir bütünlük söz konusu değil, birbirinden kopuk anlatılar var yalnızca.
Bir derinlik hissettim desem yalan olur. Hani ne bileyim, durduk yere duvarlardan duvarlara vursun beni, parça parça etsin, aman tanrım ben neden varım ki gerçekten dedirtsin. Böyle bir şey yok, felsefe anlamında eleştireceksek bence kesinlikle yeterli değil.
Edebi olarak sorgulayacaksak, bahsettiğim gibi kopuk, derinlik ve anlatım açısından pek bir yaratıcılık söz konusu değil. Buğday ve mısır tarlaları, ağrıyan diş, gökyüzü. Bunları kitabın içinde defalarca görmek okurken beni rahatsız etti. Zengin bir anlatım bulamadım. Zengin anlatım deyince aklıma Vladimir Nabokov’un Lolita’sı gelir hep ve ona ne kadar yakın diye kıyaslarım. Üzgünüm ama kıyaslanamayacak kadar vasattı. Eh bir de Sartre’ın Bulantı’sı ile bir müsabaka düzenleyecek değilim, o tümüyle balon! Oğuz Atay konusuna hiç hiç girmeyelim.
Ciddi bir pazarlama ürünü olduğunu düşünüyorum bu kitabın.
Yanlış anlaşılmasın ben yerden yere vurmak amacı ile bu satırları yazmıyorum, sadece abartılmasına karşı bir eleştiri yapmak niyetindeyim. Güzel kitap, gezi notları var, varoluşçuluğa dokunuyor yer yer, aforizmavari cümleler barındırıyor denilse eyvallah der gayet mutlu mesut kapatırdım kitabı. Ancak aradığımı bulamayışım biraz sinirimi bozdu.
Bir de tutarsızlık da mevcut. Ülke ülke gezip, özgür seks mottosuyla mutlu bir seyahat sürerken kısım kısım sorgulamalar yer alıyor. Hani şunu diyemeyiz, Tezer Özlü bir yolculuğa çıkıyor ve başından sonuna bohem bir şekilde varlığın derinliğine iniyor. Yok böyle bir şey.
İnsanlarda bir de Nilgün Marmara gibi bir algı var Tezer Özlü’ye dair. İntihar konusuna düşkünlüğü okurları tarafından intihar ettiği düşüncesi yaratıyor sanırım. Halbuki kanserden yaşama veda etti.
Yeter bu kadar bence. O kadar seveni olan bir yazar için bu satırları yazmak hiç akıl kârı değil ya neyse. :)
Altını çizdiklerim
“Kendini bana sunan her şeyi, yetişmekte, solumakta ya da ölmekte olan her şeyi ya da ölmüş olanı daha da büyük biçimlendirmem gerek. Doğanın, yaşamın, düşlerin,duyguların bana sunabildiğinden daha çoğunu yaşamam, daha çoğunu algılamam, daha büyüğünü duymam gerek. Her nesneyi, her canlıyı, herhangi bir insanı, anlık her görüntüyü yaşantıya dönüştürmeliyim. Yaşamı büyütmek, kendimce geliştirmek, derinleştirmek, genişletmek, rüzgarlarla estirmek, yağmurlarla yağdırmalıyım, ta ki kendimi canlı ya da cansız, doğmuş ya da doğmamış tek bir nokta olarak görene dek. Ve kendi üzerimde kurduğum bu egemenlikle ölümü de büyütmem gerek. Yaşamım, ölümüm her yaşam, her aşk ve her ölüm olmalı.”
“Biz kendimizi kendi köyümüz dışındaki her yerde rahat sayan huzursuz insanlarız.” (Pavese’ye ait.)
“Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin “medeni durum” dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak, ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzene ayak uydurmak o denli kolay ki…
Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.
Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olunmayacak bir insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.”
“Yalnız sağlıklı insan aklı yaşansaydı, değmezdi yaşamaya, can sıkıcı olurdu. Tam aksine güzel olan dünyanın gökyüzü altında bir deliler topluluğunu andırması” (Pavese’ye ait.)
“Bütün yaşama cesaretii ölülerden alıyorum. Anlatılarında yaşadığım ölülerden. Bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden. Dünyanın ihtiyacı olan, her olguyu vermiş, söylemiş, yazmış ölülerden.”
“Acılar olmadan yazılabilir mi? Edebiyat, yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutamadığı, tutmaya yeterli olmadığı yerde başlamıyor mu?” (Pavese’ye ait.)
Bu kitaptan gerçek bir tat alabilmek için önce Cesare Pavese okumak gerekiyor sanırım.
Sözün özü; ben Türkçe bir anlatı olarak gerçekten sevdim. Ne kitaplar var verdiğiniz paranın zerresini hak etmiyor. Yaşamın Ucuna Yolculuk öyle değil, sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum bedelinin. Tek problem abartılmış olması. O da belki Türkçe olarak fazla bohem bir konseptte eser olmayışıdır, kim bilir?
Ne dinlemeliyim?
Şahsen Pavese adı bende Pavane’yi çağrıştırdı. :) Pek eğreti duracağını sanmıyorum.
Nasıl satın alabilirim?
Ben ekonomi insanıyım ve fazlasıyla sabırsızım, bu sebeple kargo ücretine ve teslimat süresine özellikle dikkat ederim kitap alırken. Tavsiyem babil.com’un ücretsiz kargo kampanyasından faydalanmanız. Siparişinizin ertesi günü teslimat (babil.com’un küçük hediyesi ile birlikte) gerçekleşiyor. :)
http://www.babil.com/urunler/1341146/yasamin-ucuna-yolculuk adresinden satın alabilirsiniz.