Öyle büyüdük, böyle süper güç olduk diyenlerin ağzına kürekle vurup, sonra çimento döküp üzerine maydonoz ve dereotu serpmek istiyorum. Almanya’ya hem babaanne ziyareti hem de turistik ekşınlar sebebiyle gitmeye karar verdim. Tabi tam olarak öyle gelişmedi olay, benim liseden bu yana ekürim olan, aynı şirkette çalıştığım arkadaşım Yalçın’ın işleri sebebiyle ortak planladığımız tatil olayının yalan olmasına kızıp böyle bir karar verdim. Yalçın genellikle arkadaş satan bir tip, yani bu konuda kimse arkasında durup da hayır abi Yalçın öyle şey yapmaz diyemez, konu açılsın ölümüne vururuz, acımayız. Yalçın satar! Neyse bu kez satamadı, işleri yoğundu ama yine de plan patladı. Bir nevi satış gibi ama tam değil.
Efenim şimdi buradan kalkıp Evropa vilayetlerine ziyaret edebilmek için bir takım insanlık testlerinden geçmek gerekiyor. Şimdik ben her haltını tamamlamış bir birey olarak bu konuyu izah etmek istedim.
Evropa’ya mı gitmek istiyorsunuz? Öncelikle kim olduğunuzu hatırlamanız gerekiyor arkadaşlar! Siz kimsiniz? Okuduğunuz haberleri, yaşam tarzınızı, kültürünüzü bu dünya üzerindeki yerinizi sorgulamaya başlamanız gerekiyor. Bak daha gitmeden bir ufkunuz aydınlanır gibi oluyor. Ufkunuzu misak-ı milli ötesine taşımak zorundasınız. Dünya bu ülkeden ibaret değil, biz de aslında sandığımız kadar süper bir ülke değiliz. Bunu kabul ediyorsanız yazının devamını okuyun, hayır arkadaşım biz süper gücüz, hep Almanya kıskanıyor bizi, büyümemizi istemiyor falan civata şeyler savunacaksanız kapatın sekmeyi sektirin gidin blogdan!
Evropa’ya gidebilmek için yalnızca pasaport ve uçak bileti yetmiyor. Vize denilen bir naneye sahip olman gerekiyor. Vize senin gideceğin ülkeye giriş iznin. Bak düşün sen burada doğdun diye dünya üzerindeki bir başka ülkeye gitmek için izin almak zorundasın. Mecbursun! Sen Türksün! Brezilyalı bir uyuşturucu satıcısı, Meksikalı bir pezevenk, Malezyalı bir orospu (seks işçisi tanımına gülüyorum, orospu orospudur ve farklı bir kalıp uydurarak ekstra saygınlık kazandırılamaz, ayrıca küçümsenecek bir meslek de değildir bence. tüm dilenciler şerefsizdir ama orospular değil, neyse ya öf) olsan böyle bir şeye ihtiyacın yok ama Türk olduğun için ipe ipe almak zorundasın o izni.
Yani nasıl desem, resmen yasal olarak aşağılanma belgesi gibi bir nane bu olay. Ya ben tertemiz bi insanım abi sonuçta, cillop gibi, kaymak gibi ya. Al eve besle yani, öyle güzel insanım. Gördüğüm muameleye bak ya. Naptım oğlum ben size, heeey sana diyorum evropa!! Neetmiş la bu Varol size?
Yıllık izine çıktım sırf evrakları toplamak için. Düşün bak o kadar çok evrak istiyorlar ki, öyle bir günde temin etmek mümkün değil. Şimdi hepsini bir bir anlatacağım.
İzne çıkmadan önce gerekli evrakları öğrenip kendimce bir hazırlık yaptım.
Şirketin antetli kağıdına Varol Aksoy IK birimimizde çalışmaktadır, ülkenize turistik seyahat amacıyla gidecektir, işte şu tarihte gelip çalışmaya başlayacak, yardımcı olun, korkmayın lan yerleşemez o salak, kuzu kuzu gelir bizim ülkemizde yaşamaya devam eder minvalinde bir dilekçe yazdım. Patrona imzalattım.
Sonra kendi SGK işe giriş bildirgemi çıkardım. Onu da kaşeledim, imzalattım.
Son 3 aylık bordromu çıkardım, kaşeledim imzalattım.
İmza atan patronun imza sirkülerinin fotokopisini dosyama koydum.
E-Devlet üzerinden barkodlu hizmet dökümümü çıkardım.
idata.com.tr üzerinden çıktısını aldığım Schengen Vize Başvuru Formu’nu doldurup imzaladım.
Otel rezervasyonumun ve uçak biletimin rezervasyonunun çıktısını alıp dosyama koydum. ( Şimdi diyeceksiniz ki otel rezervasyonu ne alaka? Babaannem yaşlı olduğu için davetiye filan ile uğraştırmak istemedim, booking.com üzerinden bir otel bulup ücretsiz olarak rezervasyon yaptırdım. Çıktı alıp iptal ettim. Vize işlemlerinde bu çok yaygın bir yöntem.)
Pazartesi günü sabah saat 11:00 için pasaport randevusu aldım https://epasaport.egm.gov.tr/ üzerinden.
Bu işlemlerin hepsini şirkette hazırladım. Yıllık izine çıktım.
Pazartesi sabahı gidip biometrik fotoğraf çektirdim. 4 tane pasaport 4 tane de vize için. Fotoğrafçılar biliyorlar zaten ne gerektiğini. 4’er tane fazla ama garanti olsun dedim.
Bankadan pasaport için para çekip emniyet müdürlüğüne doğru yola koyulaa—caktım kiii dolmuş beklerken acayip bi kavga başladı. Adam almış eline odunu, kolu kırık bir çocuğu kovalıyordu. Lan dedim napıyorsunuz oğlum siz, kocaman adamsın ayıptır günahtır. Tabi öyle demedim, korkuttum elinde sopa olan adamı, polis geliyo polis geliyo haklıyken haksız duruma düşmeyelim arkadaşlar dedim. Kaçtı içeri şerefsiz. Neyse ben toplum huzurunu sağladıktan sonra atladım dolmuşa gittim zerre sevmediğim polis insanlarının yanına.
Vaktinden erken gitmiştim ama işlemimi yaptılar. 530 Lira vezneye yatırıp bir dekont aldım. Hazır almışken 10 yıllık alayım dedim. 2 adet biyometrik fotoğraf ve dekontu verdim polis kişisine. Adres filan istediler, gönderdiler beni.
Oradan çıkıp koştura koştura nüfus müdürlüğüne gittim. Vukuatlı nüfus kayıt örneğimi aldım.
Birikimimi enpara.com’da değerlendirdiğim için aradım müşteri hizmetlerini ve 3 aylık hesap dökümü istedim. 5 Lira karşılığında eve kargoluyorlarmış, madem gönderiyorsunuz o vakit hesap dökümünü imzalayan kişinin imza sirkülerini de koyun zarfın içine dedim. Sağolsunlar 3 gün sonra gönderdiler. -_-
Eve döndüm, bugünlük bu kadar yeter diyerek. Zaten hava sıcak, arabam yok bi şeyim yok.
Salı günü nasıl üşeniyorum ama evden çıkmaya. Dünya kupası ile ilgili bir şeyler vardı galiba, az ona bakayım, az belgesel izleyeyim diye diye saat 15:00 gibi filan anca atabildim kendimi dışarı.
Doğruca gittim İstanbul Ticaret Odası’na. Şirketin orjinal Ticaret Sicil Gazetesi ve Faaliyet Belgesini aldım. İkisi toplam 10 lira tuttu.
Annem aradı, Pazartesi başvurduğum pasaportum Salı günü eve gelmişti. (bu hızı takdir etmek gerekir) Saat 17:00 gibi Emniyet kapanıyordu ve benim 1 saatim vardı. Yardırdım yollarda, koşa koşa eve geldim pasaportumu aldım. Yine yardırarak Emniyete gittim. Sebep? Çünkü ilk kez pasaport çıkartanlardan Protokol Yazısı istiyorlar. Lan bir de ucu ucuna yetiştim diye polis trip yapıyor bana, canım burnumdan gelmiş. Ne dese eyvallah dedim, nabza göre şerbet verdim. (en iyi yaptığım şeydir bak, devlet dairelerinde acayip işe yarar, kimseye atar yapmayacaksın, ver nabza göre şerbetini çekil kenara) Saat 17:00 kardeşim bugün git yarın gel, amir çıktı amiröğğğjjj dedi bana polis. Ben de memur çocuğuyum, sizi çok iyi anlıyorum, haklısınız, ben de olsam sizin gibi yapardım, hiç mi şansım yok acaba, koşa koşa geldim yetişebilmek için dedim. Sonra yazıyı yazdı, başka bir polisle amirin odasına gönderdi yazıyı, amir imzalamadı. Adama nasıl bir hak vermişsem artık, sempati uyandı heralde. Amiri aradı, amirim komşum olur kendisi, imzalarsanız gönderelim hemen dedi. Amir imzaladı, koşa koşa çıktım lanet olasıca yerden. -_-
Gidip 30.000 Euro teminatı olan seyahat sigortası yaptırdım. Benim 9 günlük seyahatim için toplam 20 lira filan tuttu bedeli. Çok bir şey değilmiş, bir boka yarayacağını sanmıyorum ama işte istiyorlar napacaksın.
Enpara.com’un hesap dökümümü göndermesini bekledim bir gün. Çarşamba günü elime ulaştı.
Perşembe günü tüm evraklarım hazır bir şekilde Harbiye’deki iData ofisine sabah saat 07:30’de gittim. Benden önce gelen kimse yoktu. Yarım saat sonra 20 kişi filan oldu. Sonuç olarak Türk’üz, her türlü pislik çıkabilir diye gelenlerin adını soyadını bir kağıda yazdım ki kargaşa olmasın, ben önce geldim sen sonra geldin diye. İçeri girerken hayvansı bir kalabalık olmasa da yine de 35-40 kişi filan olmuştuk.
Almanya vizesi için 1 numarayı alıp bankoda numaramın yanmasını bekledim. Gayet pozitif bir kadın karşıladı beni. Evraklarımı tek tek kontrol etti, hepsi tamam diyerek bir sticker verdi elime. Vezneye gidip 240 lira yatırdım. 177 lirası konsolosluk bedeli, kalan kısmı ise mecburen kullanmak zorunda olduğumuz idata adlı aracı firma bedeliydi.
Artık yapacak bir şeyim yoktu, beklemeye başladım.
Tabi benim izin bitti, çalışmaya başladım yeniden.
Vize evraklarımı teslim ettikten 6 gün sonra Çarşamba günü cep telefonuma iData’dan sms geldi, pasaportunuzu teslim alabilirsiniz diye.
Sonuç: Pozitif!
13 Eylül – 21 Eylül tarihleri arasında Almanya’ya gidebilmek için vize başvurumu onaylamışlar.
Şimdi başa dönüyoruz. Ben bu sıçtımının şeyini aldığım için sevinmeli miyim? Yaz yaz bitmedi anasını satayım, düşün ki ben dünya liderine sahip(?) süper güç olmuş(?) herkesin (başta almanya) kıskandığı(?) bir ülkenin vatandaşı olarak yaşıyorum.
Böyle mi büyük ülkeyiz lan? Böyle mi süper gücüz?
Resmen adamların akılları çıkıyor oraya gideriz de geri gelmeyiz diye. Meksikalı biri olsam alırdım uçak biletimi o şengen senin bu şengen benim gezer dururdum. Ama Türk’üm ve bu utancı dibine kadar yaşamak zorundayım! Dünyanın kıçıyla güldüğü bir ülke olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekiyor artık!